GEÇER

İsteklerimin cümlesi vücut kalemden geçer
Hakkın adaletin sesi seyri selamdan geçer

Aşk padişah sevgi sultan günül allemel cihan
Üçlü şahanenin hükmü devri âlemden geçer

Meyli muhabbet aşığı düşürür halden hale
Maşukun aklını alan sözü kelamdan geçer

Özüne sözüne sadık ah çeken ariflerin
Zeminde yeri az olur her gün elemden geçer

Uzun yollarda yorgunum azıksız yolcu gibi
Konaklayıp hem dem olmak boyu balamdan geçer

İlahi dem ocağında kavrulup pişkinlerin
Dumanı göklere çıkmaz gelir lülemden geçer

Ey Ruhani süper gücü kep ile mürekkebin
İdrakin irade eyle sırrı kalemden geçer

GEL DE GÖR



Manzarayı seyran etmek istersen
Kargalar şahine çattı gel de gör
Bir olur mu bilen ile bilmeyen
Karınca deveyi yuttu gel de gör

Her öğünde tıka basa yiyenler
Aç gezene neme lazım diyenler
Hislerine hırslarına uyanlar
Ayranı kavuda kattı gel de gör

İnsanı sevdikçe hakka yaklaştım
Hendekten atladım engelden aştım
Yüz senelik viranede uğraştım
Gül açıldı bülbül öttü gel de gör

Ruh kattım düşünce tohumlarına
Başaklanır mahsul verir yarına
Fikir dünyasının tarlalarına
Saygı ektim sevgi bitti gel de gör

Bilmem bilir misin ne idi adım?
Sor öğren âlemi gez adım adım
Bir zamanlar bende Mustafa idim
Ruhani yakamı tuttu gel de gör

GELME BİR DAHA



Hey divane gönlüm sen sana ol da
Teklifsiz davete gelme bir daha
Adam ol aklını başına alda
Kapının ardında kalma bir daha

Bilmediğin şeyi bilene danış
Teklifli gelene yer olur geniş
Şahin gibi otur şah gibi konuş
Hindi gibi suskun olma bir daha

Çukurdan çukura dolar akarsın
Kirlenirsin kokuşursun kokarsın
Üstten doldururlar alttan çıkarsın
Dibi delik kaba dolma bir daha

Sıdk ile kâmiller safına yaklaş
Cahil cesur olur uyma uzaklaş
Biraz duygulu ol biraz ağır baş
Olura olmaza gülme bir daha

Beraber hükmeder gönül göz yürek
İnsan kendisini bilmesi gerek
Kaval elin yel Allahın diyerek
Karın tokluğuna çalma bir daha

Âşık Ruhani’ ye ne küs ne darıl
Zaman sessiz akarsu harıl harıl
Hakka haki kata sımsıkı sarıl
Hayale mayala dalma bir daha

GELİN



Benim sana bir sözüm var
Eğlen dudu dilli gelin
Muhabbetinde arzum var
Göksü altın helli gelin

Gözün humar kaşın çatık
Zülüfün bir yana yatık
Sende âşıksın anladık
Saçı sırma telli gelin

Nerden aldın bu ahengi
Cennet hurisidir sanki
Dudakların alev rengi
Yanakları allı gelin

Seni gördüm oldum deli
Sendedir aşkın temeli
Zümrüt yaylanın güzeli
Eli deste güllü gelin

Âşık Ruhani aşıktır
Aşığın bağrı yanıktır
Senin aşkın benden çoktur
Duruşundan belli gelin

GELİR



Ağam cahilin aklına
Uyana şaşasım gelir
Bugün ki işi yarına
Koyana şaşasım gelir

Yatar bekler tembel mümin
Gökten yere yağa somun
Geçmeyen duaya âmin
Diyene şaşasım gelir

Batıl yalan hak gerçektir
Hakk’ın adaleti tektir
Haram ateşten gömlektir
Giyene şaşasım gelir

Hani atan hani deden
Daha gelmez burdan giden
Helal haram irdemeden
Yiyene şaşasım gelir

Ruhani meydana soyun
Erlik kispetini giyin
Zalime zulüme boyun
Eğene şaşasım gelir

GİDER



Bizim köye geldi bahar
Neler gelir neler gider
Yavaştan söküldü dağlar
Köpük köpük sular gider

Bugün neşeliyiz dünden
Kurtulduk kışın derdinden
Mor koyunların ardından
Al kuzular meler gider

Karşı mahallede neşe
Yemlik toplar bizim Ayşe
Dayımın kızı Gülpaşa
Beni görür güler gider

Ak gedikten güneş doğar
Hacer abla inek sağar
Bulut gürler yağmur yağar
Boz dereler dolar gider

Susamlıkta bitti çaşır
Devşir Zinnet nine devşir
Getir haşla getir pişir
Komşuların böler gider

Mehmet delikanlı başı
Gozgeş çıkartmaktır işi
Aloç ağacından şişi
Tümsekleri deler gider

Sular akar gaban gaban
Pınara gider Mihriban
Şoför Yakup olmuş çoban
Sürüyü ho holar gider

Kuşlar öter döne döne
Kızlar kıra çıktı gene
Fatma bacı çocuğuna
İnce höllük eler gider

Haydar Çavuş’un avazı
Bacada kılar namazı
Âşık Ruhani de sazı
Hem söyler hem çalar gider

GİDİYOR



Koskoca yaylada bir yaşlı çoban
Kovgun olmuş duramamış gidiyor
Yarını bugünden telaşlı çoban
Nedenini soramamış gidiyor

Ayak basmış doksanına yüzüne
Bakamamış bir çorbanın tuzuna
Gaflet sürmesini çekmiş gözüne
Gerçekleri görememiş gidiyor

Keçeden yorganı hasırdan sedir
Dert adamı sayır bayır söyletir
Yamacına ocak düzüne çadır
Mesken tutup kuramamış gidiyor

Kırık kavalını saklamış kına
Ne bayrama gitmiş nede düğüne
Koskoca yaylanın ince sırrına
Hiçbir türlü erememiş gidiyor

Âşık Ruhani’yim bendeki amaç
Hiç kimse dermana olmasın muhtaç
Yapraklardan sargı çiçekten ilaç
Yarasını saramamış gidiyor

GİTTİ



Hayli zaman başımızda dolaşır
Bahçe viran bülbül ötmez bar gitti
Yazık ki bağımda yâdlar dolaşır
Bağlar talan ayva gitti nar gitti

Ben bu macerayı her yana yayam
Talih böyle imiş kime ne diyem
Evde talan olmuş bütün eşiyam
Bir kilo yağ iki batman lor gitti

Mayası topraktan çanak kayığım
Devirmiş ayranı dökmüş yayığım
Sevgili servetim sarı tavuğum
İnanmazsan gel kümese gör gitti

Komşular cem olun hep gelin bize
Bu gece burada çıktı bir niza
Tuzun çanağını yaymışlar düze
On iki gurudum tarumar gitti

Görün bu muhannet kapıyı kırmış
Evim yıkıp ocağımı batırmış
Boz eşeğin ipini de götürmüş
Hırsız ortada yok bu firar gitti

Dedim komşulara yakın ışığı
Muhannet götürmüş şimşir kaşığı
Görsün ahvalimi seslen aşığı
Halk içinde şöhret gitti ar gitti

O gece orada biz kaldık yasta
Havadisi verdi Eflatun usta
Çile yumak yumak dert posta posta
Peşi sıra altı yedi er gitti

Kalktık zavallının vardık yerine
Allah uğratmasın cazı şerrine
O evin karısı başka birine
O muhannet kaçıvermiş zor gitti

Ey âşık Ruhani feryadın senin
Dağılır dünyaya destanın ünün
Zavallı ihtiyar pir kocasının
Suratından akın akın ter gitti

GÖNÜL



Deli gönül ile kurduk muhabbet
Bir dem zor kullanır güç eder gönül
Bir dem çekimserdir hayret ne hayret
Bir dem de kendini koç eder gönül

Bir dem de ağzından çeker dişini
Bir dem hapis eder sevda kuşunu
Bir dem aşk ucundan açar başını
Bir dem de altını tunç eder gönül

Bir dem benzer pervaneye çevrilir
Bir dem olur harman gibi savrulur
Bir dem el derdine yanar kavrulur
Bir dem de kalbini tunç eder gönül

Bir dem deve olur ağır yük çeker
Bir dem bir köşede boynunu büker
Bir dem Ruhani’nin ömrünü söker
Bir dem güzelleri guç eder gönül

GÖRMÜYOR MUSUN



Ey köşkte oturan canlı cenaze
Dünya bir hal oldu görmüyor musun?
Oturalım konuşalım yüz yüze
Her şey batal oldu görmüyor musun?

Moloz olduk yığın yığın yığıldık
Koyun olduk yabancıya sağıldık
Doların seline düştük boğulduk
Paramız pul oldu görmüyor musun?

İş yerleri çöktü durdu üretim
Haksızları taşlamaktır sanatım
Analar evlatsız yavrular yetim
Gelinler dul oldu görmüyor musun?

Zamane tuzağı aslanı tuttu
Alacakargalar şahine çattı
Girdi gülistanda baykuşlar öttü
Bülbüller lal oldu görmüyor musun?

Barut kokusundan küfrün kininden
Bu millet usandı bıktı canından
Kardeş kavgasından kardeşkanından
Çukurlar göl oldu görmüyorsun?

Her taraf ızdırap her taraf şivan
Kimseden kimseye kalmadı güven
Ağlayıp sızlayıp dizini döven
Gözyaşı sel oldu görmüyor musun?

Millet can derdinden düştü telaşa
Merhaba demiyor kardeş kardeşe
Bir lokma ekmeğe bir kaşık aşa
Kul kula kul oldu görmüyor musun?

Disiplinin cıvatası gevşendi
Buğday tarlaları mayın döşendi
Göç göç oldu göçtü köyler boşandı
Yaylalar çöl oldu görmüyor musun?

Vurgun rüşvet fuhuş kıran kırana
Kan kana karıştı işler tantana
Sarp Kapısı açıldıktan buyana
AIDSimiz bol oldu görmüyor musun?

Baş belası Çekiç Güç’ün hızından
Eli kanlı eşkıyanın yüzünden
Irak’taki ambargonun kozundan
Hırsımız zil oldu görmüyor musun?

Baksana batıdan esen rüzgâra
Patrik matrık diyor alemeşkere
Haçlılar oyunu göz göre göre
Yoğurtta kıl oldu görmüyor musun?

Ege’de denizin dibine inen
Kıbrıs’ta delikten deliye sinen
Yamyam oğlu yamyam karınca Yunan
Büyüdü fil oldu görmüyor musun?

Derin oldu bağrımdaki yaralar
İşte budur bahtımdaki karalar
İz bıraktı gelip geçen fareler
Sakalım yol oldu görmüyor musun?

Malazgirt derler ya Muş’un ilçesi
Alpaslan Sultan’ın altın külçesi
Bindiği kıratın zafer nalçası
Katıra nal oldu görmüyor musun?

Her bakıp gördükçe yüreğim yanar
Kalbim paramparça kanar ha kanar
Kurumaya döndü bin yıllık çınar
Yapraksız dal oldu görmüyor musun?

Âşık Ruhani’ nin susmaz ki sesi
Günün ziyası yok ayın şulesi
Bin dokuz yüz doksan dördün senesi
Karanlık yıl oldu görmüyor musun?

GÖRÜRMÜŞ



Hayatta çaresiz zavallı insan
Sabır köşesini seri görürmüş
Kekliği parçalar yutarmış doğan
Aç tavuk düşünde darı görürmüş

Coşkun çaylar gibi bulanık akan
Hayal meydanında hasmını yıkan
Pembe gözlük takıp dünyaya bakan
Yeşili al alı sarı görürmüş

Tarihe karıştı şu eski düzen
Bugünde kaynasa o günkü kazan
Aslım zade deyip övünüp gezen
Yüzyıllık ölüyü diri görürmüş

Aşı düşünürmüş işsiz pehlivan
Ayağa düşermiş başsız pehlivan
Damağı çürümüş dişsiz pehlivan
Lokumu cevizden kuru görürmüş

Cesur olur cebbar olur deliler
Kötü zihniyetler fikri ölüler
Aklı bulanıklar beyni sulular
Danayı deveden iri görürmüş

Âşık Ruhani yem sözüme inan
Kışın sarhoş olur yazın dinlenen
Kendi gölgesinden korkup cinlenen
Denizin dibini kuru görürmüş

GÖZLERİM



Uykudan uyan gözlerim
Hele bak ki neredeyiz
Güneşli günü özlerim
Gölge basmış deredeyiz

Uyanmadık zamanında
Kaldık dağın dumanında
Süper ülkeler yanında
Acep hangi sıradayız

Karataştan mercan doğsa
Karınca deveyi sağsa
Gökten altın gümüş yağsa
Bize düşmez aradayız

Karnı doyar gözü doymaz
Hakka hakikate uymaz
Görür görmez vurdumduymaz
Öyle bir idaredeyiz

Sen söyle Ruhani dayı
Mesken ettik dar odayı
Göremiyoruz dünyayı
Perdeli penceredeyiz

GÖZLERİN



Verseler bilmem ki değişilir mi?
Dünyanın dolusu mala gözlerin
Gören bilir görmeyenler ne bilir
Benziyor bin çeşit hala gözlerin

Senin methin etsem akıllar durur
Bahçeden el çeksen goncalar kurur
Cemalin göreni yakar kavurur
Saldı beni bin hayale gözlerin

Boyun selvi zülfün benzer Leyla’ya
Yüzün aya benzer kaşların yaya
Dumanlı başımı saldın sevdaya
Açtı bu başıma bela gözlerin

Senin aşkın beni etti avare
Gönlüm endişeli yüreğim yara
Âşık Ruhani’ye sendedir çare
Dilsizi getirir dile gözlerim

GURBET



Yine akşam oldu bastı karanlık
İçimde sessizce çağlama gurbet
Gözümden dökersem kanlı yaşımı
Sende bana bakıp ağlama gurbet

Yardan ayrılalı dumandır başım
Acep ne haldedir eşim yoldaşım
Hani anam babam bacım kardeşim
Bırak gideceğim bağlama gurbet

Ruhani’yim kayıp ettim hanemi
Gözleri yollarda koydum anamı
Diyarı gurbette dertli sinemi
Hasret ocağında dağlama gurbet

GURUP ŞİİRİ



Gitti güneş karanlığa gömüldü
Çöllerde ıssızlık sularda ses var
Kızıl çehresiyle son defa güldü
Dağlar harelendi ufukta süs var

Doyulmaz grubun manzarasına
Işıklar merhemdir gül yarasına
Dolar tatlı hoş renk tül arasına
Gün akşam camlarda başka akis var

Bu bir muammadır kolay çözülmez
Doğa ateşten göl dalma yüzülmez
Sayısız asırlar geçse bozulmaz
Dönen çarkın devranında esas var

Martı kuşu yüzer göl içlerinde
Yakutlar parıldar dal uçlarında
Altıntoplar yanar ağaçlarında
Sihirli dünyada ne hoş nefes var

Sahralar yazılar kana boyandı
Baksana tabiat yandıkça yandı
Mevcudatın bezendiği bir andı
Ak gülün başında kırmızı fes var

Sevenin feryadı sevginin sesi
Buna grup derler var mı ötesi
Sanki vedalaşan ilham perisi
Elinde dem dolu alevli tas var

Sandım yanan ateş fecre dek sönmez
Bunda âşıkların aşkı var dinmez
Arz eden ölürde arzular ölmez
Ruhani’ de tükenmeyen heves var

GÜLDÜM



Ağlayarak doğdum rahmi anadan
Koskoca dünyayı görünce güldüm
Göz açtım ki güneş doğmuş semadan
Sönmez meşaleyi görünce güldüm

Aklım başta değil durgunum henüz
Aktı gözyaşlarım oldu bir deniz
Issız dağ başında kaldım yalanız
Şenlikli yaylayı görünce güldüm

Beni her görenler dediler ey vah
Kimi dedi yazık kimisi günah
Ben benim bahtıma diyordum siyah
Kırmızı laleyi görünce güldüm

Âşık Ruhani’yim derdim çok yüce
Yara gözyaşımla yazdım dilekçe
Karanlığa seslenirdim her gece
On dört günlük ayı görünce güldüm

GÜLLO



Dünyanın kaidesi
Hay hayda yer hu da yer
Polat tandır pençesi
Yakalar havada yer
Taş üstüne taş koyun
Kız Güllo Güllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo

Hayvanlar yerler otu
İnsan da hayvanatı
Bu cümle mahlûkatı
Toprakta yer suda yer
Yaş üstüne yaş koyun
Buz Güllo Ğüllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo

Yağma yağmuru yağmış
Deve çantaya sığmış
Dediler Mehdi doğmuş!
Ağzı varsa oda yer
Beş üstüne beş koyun
Tez Güllo Güllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo

Fakirin derdi kat kat
Zengin sürer saltanat
Kaymak yer alır murat
Fakirde uykuda yer

Düş üstüne düş koyun
Siz Güllo Güllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo

Güçlü güçsüzü yutar
Gök gürler kaynak artar
Başında yılan yatar
Dağda yer ovada yer
Leş üstüne leş koyun
Tez Güllo Güllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo

Ay dura gün dolana
Yalana bak yalana
Yaklaşmayın yılana
Ya zehirler ya da yer
Naş üstüne naş koyun
Koz Güllo Güllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo

Geldi sözün sırası
Yok mu bunun çaresi
Ruhani’nin yarası
Sinesini yerde yer
Şiş üstüne şiş koyun
Yüz Güllo Güllo Güllo
Söyledim anlamadı
Nişanlın cahil Güllo
Nişanlın cahil Güllo

GÜLÜM



Az şeyden gücenme olursun hasta
Ruhun çok bunalır sıkışır gülüm
İki süt kâsesi bir ak göğüste
Bazı bir birine tokuşur gülüm

Gül yüzlüm gül çehren solmuş nikapta
İncelik nezaket bizim hesapta
Çok fazla durursa bir su bir kapta
Bozulur evsafı kokuşur gülüm

Âşıklar maşukun peşinden ağlar
Zaman gibi erir su gibi çağlar
Alçaklı yüksekli çimenli dağlar
Güler bir birine bakışır gülüm

Ruhani yi aşkın atına bindir
Sevgiyi sevdayı gönlüne sindir
Sevgiyi bilmeyen güzel çirkindir
Güzele güzellik yakışır gülüm

GÜNLERİM



Her akşam bir siyah tüle bürünür
Sabah şafağınan atan günlerim
Gündüzün gözüme cennet görünür
Geçe karanlığa yatan günlerim

Fanidir felektir dünyanın adı
Talih pençe vurdu kalbim kanadı
Nedense bir türlü ayıklanmadı
Bahtımı karaya katan günlerim

Çıktı otağıma geldi oturdu
Üç günlük ömrümü yedi bitirdi
Malumdan meçhule aldı götürdü
Kahrile yakamdan tutan günlerim

Var ise günahım bin kere tövbe
Size ne bir selam ne bir merhaba
Benim gibi aşığana garibe
Karaçalı gibi batan günlerim

Anlamadız Ruhani’nin huyundan
Kılıcından kalkanından yayından
Hayat pınarımın ömür suyundan
Her gün avuç avuç yutan günlerim

GÜN OLUR



Hak var iken telaş yoktur efendim
Aydın zulumatı boğar gün olur
Münevver insanlar gördüm inandım
Yetimin sırtını sığar gün olur

Baharda uyanır canlılar canlar
Dağlar şenliklenir kayalar çınlar
Açılır çiçekler bağlar bostanlar
İncecikten yağmur yağar gün olur

Gerçekler her zaman yener yalanı
Ben tanırım sözden hisse alanı
Sığırcık yavrusu yutmuş yılanı
Karınca deveyi sağar gün olur

Ruhani’ de endişeden kurtulur
Surur gelir hüznün üstü örtülür
Gecenin karanlık tülü yırtılır
Tan ağarır güneş doğar gün olur

GÜRCİSTANIN GÜZELİ



Yeşil gözlü hilal kaşlı bir güzel
Gürcü kızı Gürcistan’ın güzeli
Gül yanaklı inci dişli nur güzel
Gürcü kızı Gürcistan’ın güzeli

Güvercin bakışlı uzun boyluca
Hurimi melek mi okunmaz hece
Cennetten mi gelmiş Çamlıyamac’a
Gürcü kızı Gürcistan’ın güzeli

İnce belli narin elli nazenim
Hüzün ipliğine hülya dizenim
Duygu dolu gözyaşını süzenim
Gürcü kızı Gürcistan’ın güzeli

Âşık Ruhaniyim düştüm bir haya
Gözler görmemiştir böyle bir maya
Şulesi yansıyor güneşe aya
Gürcü kızı Gürcistan’ın güzeli

GÜZELDİR



Kızıl kına ak eller de
Sürmede kaşta güzeldir
Hakkın kelamı dillerde
Akılda başta güzeldir

Hor bakmayın ihtiyara
Herkes olur vara vara
Şerefli olduktan sonra
Hayat her yaşta güzeldir

Dosta kucak kucak selam
Hoştur muhabbetli kelam
Barış günü kâğıt kalem
Silah savaşta güzeldir

Tutsak edip kalma hakta
Sesi hoş olur uzakta
Sefil görünür tuzakta
Keklikte taşta güzeldir

Âşık Ruhaninin sesi
Var mıdır bunun ötesi
Kırda biten taş nanesi
Ayranlı aşta güzeldir