Dünyada dört büyük nimet
Ana baba bacı kardeş
Dördü birbirinden kıymet
Ana baba bacı kardeş
Ömrün saadet oluşu
İnsanın kemal buluşu
Hayatın ayı güneşi
Ana baba bacı kardeş
Arzu edilen özlenen
Şefkat eden sevgi sunan
Her derde yürekten yanan
Ana baba bacı kardeş
Nesillerin asıl özü
Her yemeğin tadı tuzu
Gönüllerin tan yıldızı
Ana baba bacı kardeş
Ruhani` yem böyle derim
Sevincim neşem gururum
Benim en çok sevdiklerim
Ana baba bacı kardeş
BANANE
Hayatım karanlık dünyam zulumat
Güneş doğmuş güneş aşmış bana ne
Madem ben her şeye kalmışım hasret
Âlem arzusuna koşmuş bana ne
Dünya ışığını kaybettim çoktan
Ne daldan zevk aldım nede yapraktan
Şirin tabiattan sudan topraktan
Bereket fışkırmış taşmış bana ne
Ağlarım sızlarım yüreğim yara
Tecellim tersine talihim kara
Dolu yağar gibi semadan yere
Altın yağmış inci düşmüş bana ne
Buğday benizlide naz üstüne naz
Kumralın sohbeti bülbülü avaz
Sarışına yeşil esmere beyaz
Ak güzele al yakışmış bana ne
Küçük yaştan beri gamdayım gamda
Sonu gelmez ızdırap var sinemde
Ayak basmadığım bağı İrem de
Gül açılmış gül buruşmuş bana ne
Bulut gürler yağmur sular başağı
Günün ışınları yansır aşağı
Yedi renk doğarmış ebemkuşağı
Görenler mest olmuş coşmuş bana ne
Âşık Ruhani’yim çile var bende
Ne bayramda güldüm nede düğünde
Elin mutfağında elin evinde
Bıldırcın pilavı pişmiş bana ne
BARIŞ
Sana yüzüm tuttum ulu yaratan
Lütuf eyle olsun her anda barış
Barış olsun grup barış olsun tan
Yıllar barış olsun zamanda barış
Barıştır dünyanın orta direği
Barış her canlının çarpan yüreği
Barış âşıkların derin dileği
Barış hüküm sürsün her yanda barış
Barışın güneşi dursun selama
Barışın boyası dolsun kaleme
Barış hâkim olsun devri âleme
Zeminde tabanda tavanda barış
Barış güvencedir barış hayattır
Barış ittifaktır barış kuvvettir
Barış sevgi saygı barış nimettir
Barış her kurulan meydanda barış
Kin derdine şifa barışın hapı
Barış insanlığın hakkıdır tabi
Mustafa Kemal’in dediği gibi
Barış yurtta barış cihanda barış
Barış anayasa barış esasdır
Barış mermerden sert ipekten hasdır
Barış dağı taşı çınlatan sesdir
Barış her kavgada tufanda barış
Barış toplumlara verir saadet
Barış bir lütuftur barış bir cennet
Barış düğün bayram barış muhabbet
Barış canda barış canan da barış
Âşık Ruhani’yim ahlar ülküler
Mahsunlar şad olur yetimler güler
Barıştır şarkılar barış türküler
Dillerde söylenen destan da barış
BAŞIM
Başım benim sana birkaç sözüm var
Sakın fosilleşme taş olma başım
Sağ iken arama eşilmiş mezar
Canlı cendek olma naş olma başım
Gösterişe gelme ahmaktır derler
Yardan uçururlar üsten gülerler
Paslı hançer ile beynin delerler
Körpe kabak gibi yaş olma başım
Namerdin eline olursan kına
Bozarlar silahın koyarlar kına
Yalancıya vurguncuya çapkına
Yiyilme yem olma aş olma başım
Sabun ile çıkmaz namusun kiri
Bu bir meşhur sözdür öteden beri
Takar parmağına kalleşin biri
Rasgele yüzüğe kaş olma başım
Kiminin zevk dolu dünyası ayrı
Kiminin çileden delinmiş böğrü
Doğruya doğru de eğriye eğri
Doğru bak doğru gör şaş olma başım
Şahlan ki zemine velvele düşe
Nehirler köpüre denizler taşa
Bir günde yaşarsan herifçe yaşa
Yamyama çakala eş olma başım
Âşık Ruhani’ de bir arzu yatar
Gün gelir korkağın gemisi batar
Cesura cebbara ayak ol yeter
Yüreksiz gövdeye baş olma başım
BAŞIMDA
Ben mi üşüyorum havamı soğuk
Baharı görünmez kış var başımda
Ben diyeyim şapka siz deyin kavuk
Alaca bulaca baş var başımda
İnceldim zerreden zerreye girdim
Kepin mürekkebin sırrına erdim
Gündüz önle vakti bir rüya gördüm
Yorumsuz sorumsuz düş var başımda
Akşam grip oldum sabahtan nezle
Gel de sen bu ağır yükü omuzla
Beş yüz kırk altıdan dört tane fazla
Her biri yetmiş ton taş var başımda
Hakkâri de Hasan Artvin de Bekir
Sürünsün yerinsin neme gerekir
Ben kıyak emekli Allah’a şükür
Devletim uyanmış kuş var başımda
Ceylan derisinden koltuğa yattım
Uyudum uyandım parmak uzattım
İsrafa gömüldüm günaha battım
Karışık kırışık iş var başımda
İhale meyhane işine baktım
Boşuna geçmedi zamanım vaktım
Hakkı adaleti elden bıraktım
Allem kullem anlayış var başımda
Dolardan faizden düştük bu derde
Faizimi öde burcumu öde
Di gel de çatlama kardeş şimdide
IMF be sarhoş var başımda
Üç denizin ortasında bir diyar
Uygun adım yürü ayağın kayar
Biraz yavaş konuş ağamız duyar
Can korkusu bir telaş var başımda
Dışa bağlı kimliğimiz belgemiz
Vurgunculuk çapkıncılık ilkemiz
Yalancılar yurdu oldu ülkemiz
Çok papağan çok baykuş var başımda
Âşık Ruhani’yim öz var sözümde
Ceryana çarpıldım canım gözümde
İkisi burnumda biri ağzımda
Baktım üç bacaklı fiş var başımda
BAYRAM SABAHI
Ne mutludur arzusuna kavuşan
Gönlü bir hoş olur bayram sabahı
Hasreti dağların ardına düşen
Gözleri yaş olur bayram sabahı
Kimi dosta gider gül serpe serpe
Kimi altın takar kimi de küpe
Kimi mavi giyer kimi tozpembe
Ala haş haş olur bayram sabahı
Bayram günü küsülüler barışır
Ahbap ahbabına gider ulaşır
Yaren yareniyle söyler gülüşür
Sarmaş dolaş olur bayram sabahı
Âşıklar ah eder gözyaşın eler
Maşuklar kalbinin pasını siler
Muhabbet dem bulur masumlar güler
Her şeyden baş olur bayram sabahı
Âşık Ruhani’nin sözünü duyun
Dünya bir bilmece hayat bir oyun
Değil insanoğlu kurdunan koyun
Bacı kardeş olur bayram sabahı
BENDE
Nasıl ağlamayım dökmeyim yaşım
Ey efendim keder bende yas bende
Karlı dağlar gibi dumandır başım
Yazın kışın duman bende sis bende
Ben sana söylesem derdim mi biter
İçim yanar amma duman mı tüter
Virane bahçemde bülbül mü öter
Ne gonca açılır ne kafes bende
Al kalemin elen İbrahim Bayrak
Kolayca tükenmez bendeki merak
Büsbütün ömrümü eyledim lak lak
Kim bilir ki acep ne heves bende
Âşık Ruhani’nin yanar ateşi
Kavruldu kül oldu bağrımın başı
Dağlar gözelerden akıtır yaşı
Sen duydun mu efkâr dolu ses bende
BEN DEMİREM
Hangi âşık çekmiş ise gahırı
Çarem demiş ben demirem sevdiğim
Sevdiğinin gözlerinin mahiri
Görem demiş ben demirem sevdiğim
Sümmani’nin derdi dağlardan aşmak
Dağlardan aşmakta yare yaklaşmak
Âşık olan maşukuna kavuşmak
Haram demiş ben demirem sevdiğim
Erzurum’lu Emrah çatmış hocaya
Kılı kırka yarmış düşmüş inceye
İncelmiş incelmiş çıkmış yüceye
Varam demiş ben demirem sevdiğim
Akıl ermez Huzuri’nin işine
Hasım olmuş yetimlerin dişine
Sonunda bir külah geymiş başına
Berem demiş ben demirem sevdiğim
Çıldırlı Şenlik’i çağlıp coşanda
Emrah Selvi’sinden ayrı düşünde
Ruhsatı Meryem’e ağıt koşanda
Verem demiş ben demirem sevdiğim
Kul Seyrani tunç kafiye yaratan
Olmamış dertlinin elinden tutan
Sivas yöresinde Abdal Pir Sultan
Pirem demiş ben demirem sevdiğim
Mahbub’un kılıcı hışımlı bulut
Gözüne kan geçmiş sihirli Nemrut
Karaman dağında vuruldu Mahmut
Yaram demiş ben demirem sevdiğim
Karanlık dünyanın aydın aşığı
Ona haram olmuş hayat ışığı
Kim bilir Veyselin kimdir maşuğu
Zoram demiş ben demirem sevdiğim
Ruhani’yim talih beni sınadı
Gözlerim yaş döktü gönlüm kanadı
Dillere destandır Aslı’nın adı
Kerem demiş ben demirem sevdiğim
BENİ
Her nere gitsem güldürmez bu dumanlı baş beni
Bilmem talihim mi böyle yakar bu ateş beni
Tarumar eder bendimi götürür bir denize
Katar dalgalara boğar gözümdeki yaş beni
Estirdi sitem rüzgârı baharımı kışladı
Uğradım düşman hışmına dostum bile taşladı
Çekti hayat minderine dünya beni tuşladı
Yalvardım insafsız felek etmedi kardeş beni
Ruhani’ yem bu hayatım oldu bir renksiz rüya
Bilmiyorum daha neye gelmişim bu dünyaya
Bunca seneler yaşadım sır açmadım kimseye
Ölende mezarda dinler bir dikili taş beni
BENİM
Maddiyatta varlığım yok manen kuh-ı kâf benim
Varlığım yok darlığım yok kâinat –ül kef benim
Ben ondayım o bendedir bana benden çok yakın
Elemim yok âlemim çok neşe benim keyf benim
Aşığı yaldızım ben ki gökteki güneş gibi
Bir yanım denize benzer bir yanım ateş gibi
Bir dem âşık-ı şuara bir demim derviş gibi
Gökleri aldım elime şu mavicik def benim
Ruhani’ yem hararetten denizi yutuyorum
Ruhumdan name yaz-u ben dosta iletiyorum
Ben bu fikir güllesini barutsuz atıyorum
Yerler gökler bir noktada menzilsiz hedef benim
BEYAZ
On iki dolaplı sır mollasının
Cüppesi masmavi kalpağı beyaz
Yirmi dört konaklı can yaylasının
Bir dağı zulumat bir dağı beyaz
Ben seni sen beni sor büyük dağda
Acı tuzlu nehir sır büyük dağda
İki deniz gördüm bir büyük dağda
Ortası karışık kırağı beyaz
Mantıkta harika özde birinci
Kokusu menekşe dalları inci
Dünyayı kaplamış bir gül ağacı
Çiçekleri siyah yaprağı beyaz
Kaynağı yaylada dağda bayırda
Mayası yeşilde sarıda morda
Dört pınar seyrettim dördü bir yerde
Kümbeti kırmızı ırmağı beyaz
Canlıdan bir cansız aldım getirdim
Nenni dedim kaynar göle yatırdım
Sabah kahvaltıda yedim bitirdim
Çorbası alaca çanağı beyaz
Âşık Ruhani’yim bir şehre vardım
Oturdum ağladım düşündüm durdum
Elleri kınalı bir gelin gördüm
Odası karanlık duvağı beyaz
BİLİR
Yabancı ne bilir gülün kadrini
Ancak ki beceren bahçıvan bilir
Bülbül olan çeker gülün kahrını
Bülbülün halinden gülistan bilir
Felekte beğenmez bahtı karayı
Dünyaya söyleyim bu ibareyi
Vakarlı yiğitte olan yarayı
Kan ile yoğrulan bir meydan bilir
Arifi sen anlat sırrı suretin
Zekâvet burcunda olasın metin
Fen ile cemeyle her siyasetin
Aşikâr eşyayı her insan bilir
Der Ruhani muhabbete uymayan
Aşk meyinin lezzetine doymayan
Hakikatin yayığını yaymayan
Ne seri mest olur ne devran bilir
BİLMEZDİM
Canım canevimde sızlar bir yara
Şu kırılan kolum imiş bilmezdim
Beni derde saldı o bahtı kara
Kara gelen falım imiş bilmezdim
Ayan olsun yara çektiğim azap
Yar aşkına çekdiceğim ızdırap
Kör olsun dünyada gülmesin sebep
Meğer yüze halim imiş bilmezdim
Nedendir kurtulmam ahdan efkârdan
Soldu çiçeklerim yazdan bahardan
Sağ iken dünyada ayrılmak yardan
Ey efendim zulüm imiş bilmezdim
Yitirdim ağlarım kaşı kemanı
Bozulsun feleğin çarkı devranı
Halk içinde zannederdim düşmanı
Bana düşman dilim imiş bilmezdim
Ruhani’yim kurtulmadım efkârdan
Başım alıp gidem ben bu diyardan
Sevip ayrı düşmek gül yüzlü yardan
Başka çeşit ölüm imiş bilmezdim
BİLMEZDİM DÜNYA
Yalan dünya sana gelmese idim
Karma karış iş olduğun bilmezdim
Gaflet uykusundan uyanmasaydım
Yorumu yok düş olduğun bilmezdim
Dünya senin sırrın kıl dan da ince
Çözmesi en büyük hünerdir bence
Yedin acımadın kocaya gence
Böyle bağrı taş olduğun bilmezdim
Kimisi görmemiş kimi duymamış
Kimi hırsa uymuş akla uymamış
Yemeyen imrenmiş yiyen doymamış
İki kaşık aş olduğun bilmezdim
Sen sende yaşadın seni görmedin
Ben sende yaşadım beni görmedin
Ağlayan sızlayan canı görmedin
Gönül gözün şaş olduğun bilmezdim
Âşık Ruhani’yi bilmiyor sanma
İster isen inan ister inanma
Ben seni bilirdim fanisin amma
Bu kadarda boş olduğun bilmezdim
BİR DEFTERİN İÇİNDE
Şu siyah perçemin essin savrulsun
Tel tel olsun rüzigârın içinde
Yiğidim koçağım komando erim
Adın kaldı bir defterin içinde
Yar yaman haberin rüzgârdan aldım
Dizlerimi dövdüm saçımı yoldum
Bir defa açıldım bir defa soldum
Dört senede dört baharın içinde
Ben felekten aldım derin yarayı
Başına patlasın köşkü sarayı
Çıkarttım beyazı giydim karayı
Yaslı kaldım ahu zarın içinde
Sam vurdu sarardın soldun yiğidim
Aklımda hayalin kaldı yiğidim
Düşman vurdu şehit oldun yiğidim
Beni koydun intizarın içinde
Halim günüm sana ayan Allah’ım
Zalim düşmanlara kalmasın ahım
Şu fani dünyada nedir günahım
Yalnız kaldım dört duvarın içinde
He diyeyim öldüğümü duysunlar
Beni kendi gözyaşımla yuysunlar
Beraberce yatırsınlar koysunlar
İkimizi bir mezarın içinde
Âşık Ruhani’yim âlemi gezdim
Ellerin derdine bağrımı ezdim
Gâh türkü söyledim gâh ağıt yazdım
Dünya denen bu pazarın içinde
BİR NEDENİ VAR
Hiç kimse gönüllü gurbete çıkmaz
Gurbete çıkmanın bir nedeni var
Çoluk çocuğunu yalnız bırakmaz
Yalnız bırakmanın bir nedeni var
Düşen bilir gurbet elin düzüne
Geniş dünya dar görünü gözüne
Ah çeker elin vurur dizine
Dişini sıkmanın bir nedeni var
Elin kahrı zordur amma ne çare
Garibim gözünü aldırmış kâra
Bir dakka içinde iki sigara
Peş peşe yakmanın bir nedeni var
Herkim kahır kolay derse inanma
Aklı az olanın sözüne kanma
Yiğidim oturup ağlamaz amma
Gözyaşı akmanın bir nedeni var
Çile sofrasında lokmayı yutan
Oturur sayıklar havadan sudan
Gece yarısında derin uykudan
Çırpınıp kalkmanın bir nedeni var
Gönlüme bir sabır ağacı dikin
Köküne vuslatın suyundan dökün
Yaşamak çok güzel amma velâkin
Hayattan bıkmanın bir nedeni var
Âşık Ruhani’yim düştüm feryada
Cennet Anadolu’m düş oldu yâda
Helburgun şehrinde Alamanya da
Doğuya bakmanın bir nedeni var
BİRİNDE
Beraber içmişim gamdan neşeden
Bir dem birindeyim bir dem birinde
Bir çiğdemden aldım bir menekşeden
Bir dem birindeyim bir dem birinde
Âşık gerek şiir yaza yaşata
Söz lazım ki gönülleri hoş ede
Gül bahçede olur çilek meşede
Bir dem birin deyim bir dem birinde
Kulak lazım doğru sözü işite
Talip lazım saygı duya mürşide
Hüküm hâkimdedir emir paşada
Bir dem birindeyim bir dem birinde
Bir gün göç katarı kalkar şuradan
Ölsem de yaşarım geldikçe yadan
Bir dünyam meyustur biride şadan
Bir dem birindeyim bir dem birinde
Ruhani’yi Mustafa’ ya eş eden
Çekip sevda minderinde tuş eden
Bir huzurdan içtim birde raşeden
Bir dem birindeyim bir dem birinde
BİR SES VAR
Duydum amma kolay duyuramadım
Her tarafa ünlüyorum bir ses var
Bu taşı pirinçten ayıramadım
Dane dane denliyorum bir ses var
Ruhum duyguların salıncağında
Sallanır dururum his kucağında
Âşık hayatımın engin çağında
İçten içe çınlıyorum bir ses var
Geçti artık ne bahçeyim ne bağım
Dallarda sallanan kuru yaprağım
Gel gel diye çağırıyor toprağım
Belki de ben inliyorum bir ses var
Sessizlik denizi kudursa bile
Tek bir dalga gelmez burda sahile
Her şey tılısımlı lüzum yok dile
Sal oynuyor anlıyorum bir ses var
Ruhani sen sustun tellerde sustu
Ne garip ıssızlık yollarda sustu
Nefesler tıkıldı dilerde sustu
Kâinatı dinliyorum bir ses var
BİR ŞEY VAR
Süleyman hükmetmiş ta kaftan kafa
El uzatıp dermediği bir şey var
Belkıs da ömründe olsun bir defa
Süleyman’a sormadığı bir şey var
Lazım ki bir dahi fikir yürüte
İrade kullana ilim ürete
Yıldızlardan uzak güneşten öte
Gözümüzün görmediği bir şey var
Bir gece bir gündüz bir gurup bir tan
Bin gelen bir giden bir hancı bir han
Sanatı aşikâr ustası nihan
Aklımızın ermediği bir şey var
Ey âşık Ruhani duymadın niye
Arif lazım sırdan sözden anlaya
Beşeri âleme cümle canlıya
Allah’ında vermediği bir şey var
BİRİ VAR
Yol hiç garip değil yolcu çok garip
Ama bu kervanı süren biri var
Saklanma gizlenme gitme inkara
Her türlü esrara eren biri var
Yaratmış süslenmiş kâinatını
Renkli çiçeğini yeşil otunu
Yaratıkta gösteriyor zatını
Sana canla ceset veren biri var
Dünya dönmüyor mu âlimle anlaş
Bu sırra mazhar ol cahille savaş
Gece ay doğuyor gündüzün güneş
Bozulmaz düzeni kuran biri var
O’nun emrindedir dağlar denizler
Bu küllü kâinat melekler bizler
Bize görünmekten kendini gizler
Bizi bizden yakın gören biri var
Ruhani dünyanın nizamı böyle
Her şeyden incedir insanlık hele
Her yaratık gelir gider meçhule
Ezeli ebedi duran biri var
BİR ZAMAN
Çokta mağrurlanma divane gönül
Seni de aldattı Leyla bir zaman
Faydasız ateşe kavrulup yanma
Çık serin yaylayı yayla bir zaman
Bir kibrit binlerce ormanı yaktı
Dünyanın kalbine ateş bıraktı
İtibar sarsıldı itimat kalktı
Belki görülmemiş böyle bir zaman
Bu bir acı gerçek bana sorarsan
Kin kokar kibirin bağrını yarsan
Sen kendinde ara her ne ararsan
Öp elin koy başan öyle bir zaman
Erir su kesilir duygulu yürek
Eriyen yüreğe derman ne gerek
Gâhî ağlayarak gâhî gülerek
Ayları yılları boyla bir zaman
Hedefe bağladım tuttuğum yolu
Çilekeş hayatım tecrübe dolu
Hergün başka başka dünyanın hali
Kulaktan kulağa söyle bir zaman
Ruhani giyindin matem kürkünü
Gören yok bilen yok güldüğün günü
Dokun bam teline söyle türkünü
Çal çağır gönlünü eyle bir zaman
BİZİ
Ta ecdattan asil zade milletiz
Kimse karıştırıp katamaz bizi
Şahlansak dağları ederiz dümdüz
Dünya tuzak olsa tutamaz bizi
İman temelimiz ilim çatımız
Amentübillah’dır şahadetimiz
Hepimiz bir yere siyasetimiz
Hiç kimse bir yana yitemez bizi
Haktan ayrılmayız yoldan çıkmayız
Mülayim huyluyuz gönül yıkmayız
Demir leblebiyiz çelik lokmayız
Dünya dev kesilse yutamaz bizi
Ruhani dünyaya ilan et ölçün
Çarpışırız bayrak için şan için
Biz ölürüz vatan için din için
Kimse para ile satamaz bizi
BOŞU BOŞUNA
Otuz yıldan beri ben bu yaylayı
Çıktımda yayladım boşu boşuna
Hem çölde yitirdim saçı Leyla’yı
Hem türkü söyledim boşu boşuna
Sevda dedikleri gizli mihenktir
Gönül onda yanan bir kelebektir
Boncuk mavi renkli iplik ipektir
Üfürdüm düyledim boşu boşuna
Çok aradım yâre giden elçiyi
Sevindirdim sihirciyi falcıyı
Bilmem ne akıla giden yolcuyu
Yolundan eyledim boşu boşuna
Kim görmüş dünyada âşıklar güler
Sevda kevgir gibi sinemi deler
Ne kaynak tükenir ne deniz dolar
Dereyi boyladım boşu boşuna
Âşık Ruhani’ yim yüreğim doldu
Yapraklar sarardı çiçekler soldu
Aha güneş aştı gün akşam oldu
Birkaç laf eyledim boşu boşuna
BU GÖNÜL
Deli gönül ile açtık bir savaş
Sanırsın Rüstem-i Zaldır bu gönül
Gönülde fırtına bendede telaş
Anlaşılmaz kalma kaldır bu gönül
Bazı bol ellidir bağlı bostanlı
Bazı dağlar gibi başı dumanlı
Bazı sınır keser kılıcı kanlı
Bazı da herkese yoldur bu gönül
Bazı yâd olurda dosta yaklaşmaz
Bazı coşar gider yolundan şaşmaz
Bazı lal olurda bir söz konuşmaz
Bazı çeşit çeşit dildir bu gönül
Bazı güler söyler hoştur ahengi
Bazıda yüklenir kasavet dengi
Bazı kara olur al yeşil rengi
Bazı renk renk açan güldür bu gönül
Bazı matemlenir tuz gibi erir
Bazıda dünyayı kendinde görür
Bazı binyıl yolu bir demde yürür
Bazı bir saati yıldır bu gönül
Bazı huyu güzel gönüller yıkmaz
Bazı küstürmedik insan bırakmaz
Bazı suyu kurur bir katre akmaz
Bazı coşar gider seldir bu gönül
Bazı Ruhani’nin başına dardır
Bazı kaba saba bazı kibardır
Bazı can alıcı keskin zehirdir
Bazı panzehirdir baldır bu gönül
BÜLBÜL
Sordum ki bülbüle nedir efkârın
Dedi gözetir em ezel baharı
Dedim gül de mi dir senin kararın
Dedi onun için çekerim zarı